Pazar, Aralık 13, 2015

Pırasalı El açması Börek ve Tahin pekmezli Börek... Bir taşla iki kuş:)))


Günün güzelliği Pırasalı ve kıymalı Böreğimiz...


Küçük pazıları tuttum:)


Onları birer birer açıp sıvı yağın içine yatırdım.:)


Sonra buncağızları çeke çeke incecik açtım...


kendi etraflarında sardım veeee tepsiye yerleştirdim...


Üç pazım kaldı:(( İçim bitti ama tepside doldu:)))  Çareler tükenir mi? hayır tabii


Açtığım hamurların içine sürersin tahin pekmezi serpersin üstüne pudra şekerini:))) Bu da Arnavut tatlı böreği olur:)))

                 Günlerden cumartesi, çok şükür evimizin babası geldi, biraz sulu gözlerle karşıladık ama olsun özlemişiz cancağızımızı. Evimizin 10 yaşında ama büyümeyen oğlu COCO'muz bile sırada, kafasını okşatmak için.:) Hatta; kendisini şifacı zannettiği için, oğlumun gelip kanepeye oturmasını ve yapacağı masajı düşlüyor:)) Gözündeki pırıltıdan anlıyorum artık.:)
                 Ne zamandır bu açma böreği yapacağım ama çeşitli nedenlerle ertelenip duruyor. Eh! dedim babamız da geldi madem, akşam kuzu babaannede yatıda, gençler Taksim-Ortaköy-Karaköy dolaşıp duruyor bana hamura bulaşmak için uygun zaman.:) Üstelik yarın da pazar... Açarsın televizyonu, geçersin masanın başına bulaş dur:)) una, yağa:)) Biliyorsunuz benim için terapi hamurla uğraşmak:)
                Derken; yukarıdaki aşamalardan geçip, pişirmeyi sabaha bıraktım. Öyle ya! börek yiyeceksen ağız tadıyla, sıcak olmalı.
                 Huyum kurusun;)  Evin kapısı tüm cemaat girmeden, alarmımız kurulup, ortalıktan ayak sesleri kesilmeden, uyuyamam.:)) Anneme kızardım, küçük küçük söylenirdim:( " Yat uyu yatağında, elbet yolu biliyoruz, gelip yatarız, yazık sana" diye... Ya! işte böyleymiş... Bir daha gelirsem bu evrene, boş beleş konuşmayacağım anacığım:)) Nurlarda uyu.


Gerekli Malzeme:

- 650 gr Un
- 350-375 ml ılık su
- 1 tatlı kaşığı silme tuz
- 4-5 çorba kaşığı sıvı yağ.

Hamurları yağlamak ve açmak için:

- 3/4 su bardağı sıvı yağ (fındık yağı kullanılması önerilir.)

İç malzemesi:

- 2 Büyük soğan (ince küp küp doğranmış)
- 4 pırasa  ( İnce ince doğranmış)
- 2 orta boy havuç (rendelenmiş)
- 1 küçük boy kereviz (rendelenmiş)
- 300 gr kıyma
- Bir miktar sıvı yağ (sotelemek için)
- Tuz, karabiber, kimyon

Yapılışı:

- Soğanlar ince küpler halinde, doğranıp, kıyma ile kavrulur.
- Diğer tarafta, havuç, kereviz ve pırasalar sotelenir ve kavrulmuş kıymaya ilave edilir.
- Baharatları ilave edilerek, ılınması için bekletilir.
- Hamur için; verilen ölçüde, un, tuz karıştırılır, ortası açılarak, ılık su ve sıvı yağ ile yumuşak bir hamur tutulur.
- Hamur bir saat süreyle dinlenmeye alınır.
- Dinlenen hamurdan, 8-9 mandalina büyüklüğünde pazı yapılır.
- Her pazı tabak büyüklüğünde (merdane ile) açılarak, altı ve üstü sıvı yağ ile yağlanarak, 15-20 dakika daha bekletilir.
- Yağın içinde gevşeyen hamurlar tek tek alınarak, bir çarşaf ya da masa üzerinde, elinizle inceltilerek, çeke çeke açılır. (Sanıldığı kadar zor değil:)) Korkmayın)
- Açılan hamurların üzerine, iç malzeme yayılarak, rulo yapılır ve kendi etrafında döndürülerek tepsiye dizilir.
- 180-190 derece fırında pişirilir.

AFİYET OLSUN:)
               
  Not; 3 pazım arttı. Onları da açıp içine tahin pekmez karışımı sürdüm ve ilk sıcaklığını attıktan sonra üzerine pudra şekeri serptim.              


Salı, Aralık 08, 2015

Un kurabiyesi... Sen misin Marmaris'e giden...? :)))




 Bu mutfakta bir ekip çalışması var...



                         Ah! baba... Vah! baba... Sen misin Marmaris'e iş seyahatine giden? :)) Babamız görevli gitti yine:( Kuzu evlere sığamıyor. Oğlum daha uçağa binmeden evde sinir harbi başladı, "babamı isterim" diye. Anlatıyoruz kuzuya ama anlamak istemiyor.:( " ben anlamam! isterim de isterim" nidaları yükselip duruyor.
- "Gel kitap okuyalım, istediğini seç" diyoruz, olmuyor:(
- "Bebeklerini al, banyo yaptıralım" diyoruz. nafile :(
"Babamı çağırın hemen gelsin, bacağım ağrıyor", o, ovarsa geçer, boynuna alıp dolaştırır... Anlayacağınız ikna edemiyoruz.:( Son çareyi mutfağa davet etmekte buldum, uyku saatine kadar hamur yoğurduk:) İlk gülümsediği yer mutfak oldu:) Armut dibine düşermiş, buncağız da burada moral bulanlardan oldu.:)
                     Arkadaşlar, hafta sonuna kadar bu telaşımız sürüp gidecek,dünü kurabiye ile atlattık... Bugüne, "Allah kerim" diyorum. Yoksa; tüm dostlarımdan evdeki pirinçleri bana göndermelerini isteyeceğim, ayıklarım pirinçlerinizin tüm taşlarını:))))
                      Sevgiyle kalın. Biraz kara batak misali ara sıra yok oluyorum ama gönlüm hep sizlerle bilin istedim.:))
                      Hadi gelmişken, bir de un kurabiyesi tarifi vereyim bari...
                      Öznurcuğum ve İlhan Kardeşim, bak hemen geldim:)))

Gerekli Malzemeler:

- 125 gr tereyağ (oda ısısında)
- 1 çay bardağı (küçük) sıvı yağ
- 3/4 su bardağı pudra şekeri
- 1 çay bardağı mısır nişastası
- 1 paket kabartma tozu
- 1 limon kabuğu rendesi
- 1 çay bardağı limon şekerlemesi ( isteğe bağlı ben Sakız Adası'ndan getirmiştim kullandım) fındık, badem, ceviz kırığı da koyabilirsiniz.)
- 3 Su bardağı un

Yapılışı:

* Un, mısır nişastası, kabartma tozu, haricindeki tüm malzemeler karıştırma kabına koyulur ve karıştırılır.
* Un ilave edilir ve mümkün olacak en çabuk şekilde yoğurulur. ( kıtır kıtır olması için, el sıcaklığı mümkün olduğunca az aktarılmalıdır. )
* Ceviz büyüklüğünde parçalar alınarak, top haline getirilip, 160 derecede önceden ısıtılmış fırında, üzeri beyaz kalacak şekilde pişirilmelidir.
* Fırından alınıp, ilk sıcaklığı atıldıktan sonra, üzerine pudra şekeri serpilmelidir.

AFİYET OLSUN:)))

Çarşamba, Kasım 11, 2015

Limonlu lezzetlerle geri döndüm...







                  Son olarak 2 Ekim 2015'de yazmışım bloğuma. Sonbaharda çiçek açtırmışım mutfağımda... Sonrasında, çiçekler döküldü gönlümde, yaşadığımız tatsız olaylar daralttı göğsümü... En sevdiğim, kendimle hesaplaştığım, dokuz tilkiyi kuyruğunu değdirtmeden dolaştırdığım mutfağıma, kendimi bile sığdıramadım... Ne mi yaptım? Kilometrelerce yürüdüm... düşündüm... kızdım... güldüm... gerekli gereksiz alışveriş yaptım... 
                          Baktım olmuyor! "belki" dedim, "belki yine itiş kakış sığarım şu küçücük mutfağıma, açarım tezgahın üzerinden blog dünyasına bir pencere... paylaşırım, dertleşirim... misafir olurum başka mutfaklara" bölünür düşüncelerim, kaygılarım... Biliriz ya, mutsuzluklar paylaştıkça küçülür, mutluluklar ise paylaştıkça büyütülür.
                          Sevgili İlhan, eski ama eskimeyen lise yıllarından, okul sıralarını paylaştığım can dostum, " Neredesin? Nazar mı değdi sana" demiş. Sonra, Sevgili Öznur... Benim yüzünü hiç görmediğim, hiç tanışmadığım, hiç konuşmadığım ama kalemlerimizin,:) Daha doğrusu klavyelerimizin birbirini bulduğu güzel arkadaşım... Öylesine güzel ve naif bir, "geri gel" mesajı yollamış ki... Değmeyin gitsin.:)
                              Güzel arkadaşlarım anlayacağınız, "yürü... yürü nereye kadar?" diyerek girdim mutfağa, limonlu kek derken, baktım fazla limonum var, yumurtalarda benim gibi gezgin tavuklardan:)) bir de limonlu krema (lemon curd) yaparsın... Nilgün; "orada krem peynirin var, tereyağ aslanlar gibi buzdolabında beklemekte, çırpıver şunları... kat içine yavaş yavaş pudra şekerini de... Bir de yağlı kreman olsun" dedim. Eh! orasını burasını ince rendeden geçirdiğim ikinci limonum orada kalıp kurusun mu? Yok...Olmaz! kes, ince ince dilimle... bandır şekere at fırına orada karamel olsunlar...
                                 Sözün özü...Ben; döndüm galiba arkadaşlar...

 Gerekli Malzemeler:

- 4 Yumurta
- 1 1/2 Su bardağı toz şeker
- 1/2 Su bardağı Süt
- 100 gr Yumuşak margarin
- 1/4 Su bardağı sıvı yağ
- 1 Çorba kaşığı limon kabuğu rendesi
- 2 Çorba kaşığı mavi haşhaş
- 2+3/4 Su bardağı Un (Kendinden kabaran)

Cupcakelerin yapılışı:

* Yumurta ve şeker beyazlayana kadar çırpılır.
* Süt ,yumuşak margarin ve sıvı yağ  ilave edilerek çırpmaya devam edilir.
* Un elenerek havalandırılır ve sıvı malzemeye ilave edilir.
* Hazırlanan karışıma, limon kabukları ve haşhaş ilave edilerek,  kalıplara paylaştırılır ve önceden ısıtılmış 18derece fırında, kürdan testinden başarılı çıkana kadar pişirilir.

 Limonlu Krema (Lemon Curd) 

Gerekli malzemeler:

- 2 Yumurta
- 1 Limon kabuğu
- 100 ml Limon suyu
- 100 gr Toz şeker
- 50 gr Tereyağ

Yapılışı:

* Yumurta ve şeker hafifçe çırpılır.
* Limon suyu ve rendesi ilave edilerek, benmari usulu kaynayan bir suyun üzerine oturtulur.
* Karıştırmaya devam ederek, koyulaşması sağlanır.
* Koyulaşan krema suyun üzerinden alınarak, soğuk su dolu bir kapta ılınması için bekletilir.
* Ilınan kremaya tereyağ ilave edilir ve biraz dinlenmesi için buzdolabına kaldırılır.

İçleri bir miktar boşaltılan keklere, Limonlu krema doldurulur.

Süsleme Kreması:

Gerekli Malzemeler:

- 125 gr Labne
- 125 gr Tereyağ
- 250 gr Pudra şekeri
- 1 Limon kabuğu rendesi
- 1,5 yemek kaşığı Limon suyu

Yapılışı:

* Tereyağ ve Pudra şekeri mikserle iyice çırpılır. (Pürüzsüz oluncaya kadar)
* Limon kabuğu ve limon suyu eklenir.
* Labne ilave edilerek, çırpmaya devam edilir, keklerin üzerine uygulanmadan buzdolabında biraz dinlendirilir.

AFİYET OLSUN.
                              

Cuma, Ekim 02, 2015

Bu sonbaharda, kurabiyeler çiçek açtı:))













          Sonbahar, hüznün mevsimidir diye bilinir. Bence sonbaharı kabahatli ilan etmek biraz haksızlık değil mi? Hüzün bizim içimizde aslında... Her mevsim yaşanabilir. Güzelim sıcacık yaz günlerini, kanımızı donduran haberlerle hüzünlenerek geçirmedik mi? Seyrettiğimiz haberlerle, yanaklarımızdan süzülen yaşlara engel olabildik mi? O halde el birliği ile bu güzel mevsimin hüzün yükünü kaldıralım üzerinden.
           Sararan ve dökülen yapraklar, ağaçların dibinde, alabildiğine yumuşak yastıklar oluşturmuş sanki, kediciklerin üzerinde yatarken aldığı pozlardan çıkarımım bu oldu.:)) Bazı sarmaşık yaprakları, gurup vaktinin ışıltısını yansıtıyor...Ben yaz aylarında bunca güzel renkleri bir arada  görmedim:)) Dahası var...
Güneşin azalan ışıklarından biraz daha faydalanmak isteyen sardunyalar, mevsiminde hiç atmadığı kadar boy atıp, uzayarak, koca yemişin dallarının arasından süzülen ışınlara ulaşmaya çalışıyor... "Yaz bitti ama ben yaşıyorum... canlıyım, sana ihtiyacım var" demeye çalışıyor adeta...
           Ya okula başlayan çocuklar... :) Beni en keyiflendiren grup onlar... Yeni arkadaşlar, yeni kitaplar, çeşitli okul malzemeleri...yeni heyecanlar...  Eğer bu devirde okul öğrencisi olaydım, kırtasiyelerden çıkmazdım sanıyorum. Eskinin kokulu kalemleri ile silgilerini nereye saklayacağımızı bilemez, defterlerimizin kenarlarına boya kalemleri ile yaptığımız süsler iç dünyalarımızın yansıması olurdu... Devir çoktan değişti...:))
           Evet! Sonbahar bir bahar ayı... Ona hüzün yüklemeyelim... Güzelliğini dikkatli gözlemlersek, ilkbahar kadar başlangıçlara sahip olduğunu fark ederiz.
            Bu sonbahar gününde benim kurabiyelerim de çiçek açtı bakın...:))
     
Gerekli Malzemeler:

- 175 gr tereyağ  (Oda sıcaklığında)
- 1/2 çay bardağı sıvı yağ
- 3 yemek kaşığı yoğurt
- 1 Tatlı kaşığı dolusu salep
- 1 Paket vanilya
- 1 paket kabartma tozu
- 3/4 su bardağı pudra şekeri
- 3 su bardağı un

İç malzemesi:

- 3 Ekşi elma
- 1/2 su bardağı şeker
- 1/2 tatlı kaşığı tarçın
- 1/2 su bardağı çekilmiş ceviz
- 1 tatlı kaşığı tereyağ  

Yapılışı:

* Tereyağ, sıvı yağ , yoğurt ve pudra şekeri  homojen bir şekilde karıştırılır.
* Salep, vanilya , kabartma tozu ve un birlikte elenerek karıştırılır ve iki- üç seferde sıvı malzemelere karıştırılır.
* Un toparlanıncaya kadar yoğurulur. ( Ne kadar az yoğrulursa kıtırlığı o kadar fazla oluyor.)
* Hamur bir buzdolabı poşetine koyularak 1 saat kadar dinlendirilir.
* Elmalar soyulup, rendelenir.
* Şekeri ilave edilerek, suyunu salıp çekene kadar pişirilir.
* Ateşten alınan elmalara, tarçın, çekilmiş ceviz ve tereyağı ilave edilerek,  soğumaya bırakılır.
* Soğuyan iç malzeme yukarıda görüldüğü gibi kullanılarak, kurabiyeler şekillendirilir. (Bu benim seçimimdi, sizler istediğiniz şekilde form verebilirsiniz)
* 160 C derecede önceden ısıtılmış fırında beyaz kalacak şekilde pişirilir.
* Üzerine pudra şekeri serpilir.

AFİYET OLSUN:)

Cumartesi, Eylül 26, 2015

"Bir kızı olmalı insanın" demiş yazar... Benim payıma üç vefalı düştü:)))




Kızı olmalı insanın, 
Alabildiğine sadık, vefakar, 
alabildiğine zorlu ve nazenin. 

Kızı olmalı insanın, 
Canını emanet ettiğin, 
elin, ayağın, gözün kulağın, her şeyin. 

Kızı olmalı insanın, 
Hata yaptığında gözlerinin içine baktığın, 
bakar bakmaz masumiyetiyle saniyeler içinde eridiğin, 
vefasına taptığın. 

Kızı olmalı insanın, 
Evinde babasına annesine karşı nazlı niyazlı, 
sokakta cadılığından ve hışmından korktuğun. 

Kızı olmalı insanın, 
Herkes terk ettiğinde seni, 
varlığında da, yokluğunda da, evliyken de bekarken de, 
babacığım (veya) anneciğim diye kucak açtığında 
gözyaşlarıyla bağrına bastığın. 

Kızı olmalı insanın, 
Demlediği çayı süzülerek getirmesini seyrettiğin, 
pişirdiği kahvenin tadına gizlediğin, 
özenle bezediğin. 

Kızı olmalı insanın, 
Canıyla canlandığın, varlığıyla anlamlandığın 
özlemiyle ve iç çekişlerinle dağ dağ efkarlandığın. 

Kızı olmalı insanın, 
"Dünya bir yana kızım bir yana" diyebildiğin, 
üzerine titrediğin için onun eşini / dostunu dahi çok sevdiğin. 

Tanrı bana iki kız evlat ve bir de kız torun  verdi... Alabildiğine sadık ve vefakar...  Teşekkür ederim Tanrım... Doğum günün kutlu olsun kuzum... Pasta anacığından:)))

Bu güzel şiir; Dr. AHMET FİDAN'a aittir.

Çarşamba, Ağustos 26, 2015

Doğum Günün Kutlu Olsun Oğlum...



                Hayat iyisiyle, kötüsüyle yaşamaya değer... Bazen; çileden çıkar " Eee yetti artık!" deriz ama, yettiği yerden yine yaşamaya başlarız:) Belki de böyle olduğu içindir, yaşamın cazibesi.
                 Çok geçmiş yıllarda, bir 18 yaşıma gelsem diye çırpınışlarımı hatırlıyorum bazen... Ne olacaktı 18 yaşına gelince? Neydi telaşım? İnanın hala bilmiyorum. Tahminlerim, kendimi büyümüş hissedeceğim... Belki de özgürlükler konusunda biraz daha talepkar olabileceğimdi...:)
                Yaşım 18 oldu. Hatta; üzerine de yüzde üç yüzden fazla zam bile geldi. Ben yine aynı ben, yaşam yine aynı yaşam... Kayıplarım da oldu, kazançlarım da...
                 Kazançlarım dediğimde, öyle sıradan şeyler değil. Hep söylerim, "Ben Tanrının sevdiği ve kolladığı kullardan biriyim" diye.:) İki güzel kız evlat verdi bana, daha sonra, iki de güzel erkek evlat... Daha ne isteyeyim, "Teşekkür ederim Tanrım" derken... Bir de güzel prenses düştü kucağıma:)
                İşte böyle sevgili arkadaşlarım, onlarla hayat buldum ve bulmaya da yaşamım yettiği kadar devam edeceğim.
                 Güzel oğlum, yuvamıza son katılan genç adam... Hayatın boyunca, kazançların, kayıplarından hep büyük... Mutlu yuvanızda, ağız tadınız hep yerinde...  Dilekleriniz hep kabul olsun:) 27. yaşın  "KUTLU OLSUN"

Not: Akşam menüsünü öğrendim::)))) Pasta da benden olsun:)

Cuma, Ağustos 14, 2015

"Eve döndüğüm belli olsun" dedim:) Sakızlı ve tarçınlı çörek...





                      Sevgili dostlar bu aralar bir gezme halindeyim, yerimizden kıpırdamadan, gelin kızın cicilerini yetiştirdikten sonra, aldığımız gibi başımızı düştük yollara:) Bir gece vakti yarı uyur yarı uyanık çıktık İstanbul'dan, sabah güneşle birlikte girdik Çeşme'ye. Ver elini feribot...Bindiğimiz gibi kendimizi "Chios İsland" yani Sakız Adası'nda buluverdik.
                      Ada havadar, deniz akvaryum gibi, kaldığımız ev 1790 yapımı:)) Tam benlik anlayacağınız. Nostaljinin dibine vurmak bu olsa gerek.:)
                      Kuzularım yine öylesine bir program yapmışlar ki, her günümüz sabah kahvaltısı hariç program uyarınca yaşandı.:) Oğluşum arabayı da rahat gezebilelim diye götürünce, adanın kuzeyden güneye, doğudan batıya bütün sahilleri, restoranları ve plajları bizim oluverdi.:) Bu arada sıkıntılı bir gün de yaşadık. Ancak; dualarımızı ve iyi niyetimizi Tanrım karşılıksız bırakmadı. Geçtiii, gitti çok şükür.
                      Sakız Adasına gelinir de Nilgün mutfağına ne var ne yok diye bakmaz mı? İmkan var mı hiç?:))) tabii ki likörden Uzo'ya, olgunlaşmamış limon ve portakal dan. "bakalım nasıl kabarıyor" diye merak ettiğim mayalarına kadar aldım:)) Az kaldı valizler arabada, ben ise arkadan koşarak gelecektim ama ayıp olur diye, bir oturacak yer ayırdım kendime:))
                      Geldik çok şükür:) Sakız bana bakıyor ben sakıza, kuzu çörek diye vızlıyor:)) Yani mutfağa girmek için her türlü uyarı hazır:) "Sıcak var... aman olsun bir fırının ısısı mı eksik kalacak:)) Onu da yakarız" dedim ve girdim mutfağa...
                        İşte tarifi...

Gerekli malzeme:

- 1 Yumurta
- 3 +1/2 Su bardağı un
- 1 tatlı kaşığı tarçın
- 125 gr Tereyağ (oda ısısında)
- 3 parça sakız (1 tatlı kaşığı toz şekerle dövülmüş)
- 3/4 su bardağı süt
- 3/4 su bardağı pudra şekeri
- 1 paket instant maya

İçine serpmek için, ayrıca yeterince sıvı yağ ve tarçın toz şeker karışımı.

Yapılışı:

* Süt ılıtılarak, bir tatlı kaşığı toz şeker ve maya ilavesi ile kabartılır.
* Un , pudra şekeri, tarçın ve şekerle dövülüp toz haline getirilmiş sakız, bir kaba birlikte elenerek, havalandırılır.
* Oda sıcaklığındaki tereyağ, kabartılmış mayalı süt ve yumurta kuru malzemeye ilave edilerek, yumuşak bir hamur tutulur.
* Üzeri streçlenerek, 2-2,5 katı oluncaya kadar mayalanıp kabarması sağlanır.
* Mayalı hamurun havası çıkarılarak, 40'ar gramlık parçalar koparılır ve oval olarak açılır.
* Her bir oval hamurun pizza bıçağı ile uçları kesilmeden 4-5 şerit olarak kesilir, üzerine sıvı yağ sürülerek, şekerli tarçın serpilir ve çapraz olarak sarılır. Düğüm atar gibi, kapanma yeri alta gelecek şekilde uçları birleştirilir.
* 15 dakika kadar tepsi mayasına bırakılır ve 150-160 derece önceden ısıtılmış fırında pişirilir.
* Fırından çıkarılmış çöreğin ilk sıcaklığı çıkınca, üzerine pudra şekeri serpilir.

AFİYET OLSUN:)


                   

Salı, Temmuz 28, 2015

Nerelerde miyim? :))) "Dokuz çocukla mağaraya kapandım" desem, yeri var...:))


Önden resimleri yüklemeliyim, sonra da hikayesine geçeceğim.:))

Çok mutlu olun çocuklar... Bu hikaye nasıl başladı... Nasıl bitti...












                        Benim büyük kızımda dahil olmak üzere İstanbul Üniversitesinden mezun oldular, hepsi hayat yolunda, olgunlaşacakları birer işe girdiler... Ama hayat, lise, üniversite yıllarındaki kadar, sorunsuz ve pembe beyaz değildi:)) Kafayı dinlendirmek, günlük sorunlardan biraz olsun kurtulmak için, sevdikleri bir şeye de vakit ayırmanın iyi olacağını düşündüler...:) Hem çalışıp, hem de bir hobiye vakit ayırmak zordu ama keyif vereceği de kaçınılmaz bir fikirdi... Kendi adıma, kızım ve arkadaşları için sevinmedim desem yalan olur. Gerçekten, zorlu bir iş yaşamı var kızçemin. Sanıyorum bu dünyada uğraşılması ve anlaşılması en zor olan konu, "İnsanoğlu" ve benim kızımın konusu da tam olarak bu... Ne yapalım, insan faktörü dünya var oldukça, hep olacak ve asla uğraşılması kolaylaşmayacak aksine zorluk derecesi artacak.:)) Gerçeklerden kaçamıyoruz. 
                      Gelelim, hikayenin gerisine, küçük küçük yaka iğneleri,kolyeler, telefon kapları ile başladı Crossthing'in  hikayesi... Derken, bir iş arkadaşının evlilik hikayesine çözüm ortağı olmaya kadar geldi dayandı :))) Evet!! Başlayış, o başlayış... Her biri, kafayı kaldırmadan... ezberlenmiş örnekle yapımı, üç saat süren ve 300 tane yapılması gereken bir siparişin içinde buluverdiler kendilerini.:))) İki kızçe hem iş, hem bu iş...Nasıl olacak bu iş? :))) 
                      Baktım olmuyor, "Tak Nilgün hanım gözlüğünü hadi bakalım" dedim, kendime. İmkansızı, imkanlı hale sokuverdik... İmece usulu desteklerini bizden esirgemeyenler de oldu tabii:)) Yardımın küçüğü, büyüğü olmaz emeği geçenlere teşekkürler. 
                      Son dört günüm, dikiş makinası ile ütü masası arasında mekik dokuyarak geçti ama çok şık şeyler ortaya çıktı. 
                       Çok mutlu olun çocuklar, yaşamınız o minicik güller kadar pembe, içindeki lavantaların kokusu kadar ferah, keselerin saflığı kadar beyaz olsun.:)) Aferim Crossthing! zorlu bir işten, başarıyla çıktın. 

Cuma, Temmuz 17, 2015

Mutlu Bayramlar güzel dostlarım:) Yakında buralarda olacağım İnşallah...





Bu güller ve dizeler hepinize....

Bayram

Can Yücel

Nefes almak bayramdır mesela; günün birinde soluksuz
kalınca anlar insan...

Görmenin nasıl bir bayram olduğunu karanlık öğretir;
sevmeninkini yalnızlık...

Sızlamayan her organ, hele de burun direği bayramdır.

Bayramdır, elden ayaktan düşmemek, zihinden önce bedeni
kaybetmemek, kurda kuşa yem olmayıp "çok şükür bugünü de gördük" diyebilmek...

Sevdiklerinle geçen her gün bayramdır.

Yoğun bakımda sancılı geceyi ya da kangren olmuş bir
ilişkiyi bitirmek de öyle...

En acıktığın anda dumanı tüten bir somunun köşesini
bölmek, korktuğunda güvendiğine sarılabilmek, dara
düştüğünde dost kapısını çalabilmek bayramdır.

Bir sürpriz paketinden çıkan hediye, tatlı bir şekerlemede
üstüne serilen battaniye, saçlarını müşfik bir sevgiyle
okşayan anne bayramdır.

"Ona güvenmiştim, yanılmamışım" sözü bayramdır.
Hiç aldatmamış, aldanmamış olmak bayram...

Yeni eve asılan basma perdeler, alın teriyle kazanılmış
ilk rızkın konduğu çerçeveler, yüklü bir borcun son
taksiti ödenirken sıkılan eller bayramdır.

Evde yalnızlığı noktalayan insan nefesi, akşam kapıda
karşılayan yavuklu busesi, sevdalı bir elin tende gezmesi,
nice adağın ardından çınlayan çocuk sesi bayramdır.
Alnı açık yaşlanmak bayramdır; ulu bir çınar gibi ayakta
ölebilmek bayram..
Bunların kadrini bilirseniz, kıymet bilmeyi öğrenirseniz her gününüz bayram olur.
Meraklanmayın, öyledir diye size deli demezler.
Deseler de böyle delilik, bayram artığı günlerdeki nankör akıllılıktan evladır.
Her gününüz bayram olsun..!

Pazar, Haziran 28, 2015

Tepsi Oruğu...Sini Köftesi... Adı her neyse:)) Çok güzel bir lezzet...





Hangi aşamalardan mı geçtim? Ayrıntılar aşağıda...

Hamurun yarısını tepsinin altına döşüyoruz...


Hazırladığımız iç malzemeyi üzerine yerleştiriyoruz...


Tepsinin boyunda kestiğimiz 2 adet yağlı kağıt arasında, hamurun kalan yarısını açıyoruz...


İkinci katı, döşediğimiz harcın üzerine yayıyoruz...


Sini köftesini porsiyonluyoruz ve üzerine küçük tereyağ parçaları yerleştiriyoruz. Artık fırınlanmaya hazır ve tabii ki az sonra yemeye:)))



                   Arkadaşlar yaklaşık bir aydır paylaşımda bulunamıyorum. Bir proje için kızıma destek veriyorum. 15 Temmuz'a kadar sürecek, zamanla sınırlı bir iş. Bu nedenle affınıza sığınıyorum ama yapabildiklerimi resimleyip biriktiriyorum. Dönüşüm muhteşem olabilir:)) Şaka şaka kendi halinde imalatlar işte...
                   Bu muhteşem lezzetin tarifine geçeyim.

Gerekli malzemeler:

Hamur malzemeleri:
- 400 gr esmer köftelik ince bulgur
- 2 yemek kaşığı biber salçası
- 3 yemek kaşığı un
- 2 su bardağı sıcak su
- 2 adet iri patates (yaklaşık 350 gr)
- 1 yumurta sarısı
- 2 tatlı kaşığı kimyon
- Tuz, karabiber, pul biber,
- 1/2 çay bardağı sıvı yağ

İç harcı:

- 400 gr az yağlı kıyma
- 2 adet iri soğan
- 1/2 çay bardağı riviera yağ
- yarım demet maydonoz (İnce kıyılmış)
- 3/4 su bardağı ceviz içi (iri dişler halinde)

Yapılışı:

* İç harcı oluşturmak için, Soğanlar minik küpler halinde doğranır ve yağda pembeleştirilir.
* Kıyma ilave edilir ve suyunu salıp çekene kadar kavrulur.
* Ilındığı zaman, içine ceviz ve ince kıyılmış maydonoz ilave edilerek, bir kenara alınır.
* Köftelik bulgur, sıcak su ile ıslatılır.
* Patatesler haşlanır ve ezilerek, bulgura eklenir.
* Biber salçası, un, yumurta sarısı, sıvı yağ, ve baharatlar da eklenerek yoğrulmaya başlanır.
* Macun kıvamına gelene kadar (arada ellerimizi suya batırarak) yoğrulmaya devam edilir.
* Hamur oluştuğunda, eş iki parçaya ayrılır.
* Yarısı, tepsinin altına döşenir ve araya harç yerleştirilir.
* Kalan hamur, iki yağlı kağıt arasında ince açılır ve harcın üzerine kapatılır.
* Porsiyonlara ayrılır. Her porsiyonun üzerine birer küçük parça tereyağı koyulur.
* 200 derece fırında kızarana kadar yaklaşık 30-35 dakika pişirilir.  (Hamurun kalınlığına göre pişme süresi değişebilir. Benim hamurum 1 cm kalınlığındaydı)

AFİYET OLSUN:)

Cumartesi, Mayıs 30, 2015

Aromatik Reçellerde Varan 2... Yasemin Çiçeği Reçeli...

 Tereyağı ve taze ekmekle mükemmel:)


Bahçe duvarlarının müdavimiyim:)


Ayıklandık, yıkandık, paklandık...


Ayıklarken, odayı saran kokuyu anlatamam...

                                                                                                                                                                                          Keşke hayatın her yanına, çiçeklerin güzelliklerini, masumiyetlerini ve faydalarını sokabilsek.  Onları sadece, bahçelerimizde, balkonlarımızda görmek bana kafi gelmiyor. Çok uzun yıllardır, Ağaçlar.net'in üyesiyim ve işim olmadığı zaman, belgesel seyreder gibi girer, bitkiler üzerine çokça yazı okur, güzellikleri ve faydaları konusunda bilgimi arttırmaya çalışırım. Sanıyorum bu durum biraz da yetişme ve gördüklerini uygulamadan kaynaklanan bir durum. Annem, ailemizde genetik olarak bulunan mide rahatsızlıklarımıza, "kudret narı" diye bilinen, kabuğu dikenli, iç yapısı nara benzeyen bitkiyi balkonumuzda yetiştirmiş, onu zeytinyağının içinde olgunlaştırmış ve sabahları rahmetli kardeşim ve midesiyle sorunu olan tüm aile bireylerine birer çorba kaşığı içirmeyi adet haline getirmişti. İğde dalının yakılıp, sıcakken siğillere sürülmesi, çocukluk anılarımın arasında, kaplumbağaları kucağımda taşırken dışkıları nedeniyle ellerimde çıkan siğillerden nasıl kurtulduğumu hatırlatır hep...:)) Ya da soğukta söz dinlemeden, sobamızın sıcacık ısıttığı, salondan, yalın ayak başı kabak sokağa kaçışımız nedeniyle, karda yatmışcasına yapışan öksürüklerimizden, hatmi çiçeği ile nasıl kurtulduğumuzu... Hey gidi günler...Anacığım nurlarda yat...
                       Ondan gördüklerimden yola çıktığımı sanıyorum. Bitkiler bana çok gizemli gelirler, ilaç sektörünün ham maddesi de bitkiler değil midir? O halde, miktarları konusunda hata yapmadıkça ve sağlam olduğuna kanaat getirdiğim bilgi bankalarından bilgi alabildiğim sürece, onlarla yakın temasta bir sorun olamaz.:)
                       İşte merakım bu denli, bu iç açıcı dünya nimetlerine. Yenilebilir çiçekleri pastalarımda kullandığım gibi, reçellerime de malzeme yapıyorum.:)) Bu defaki güzellik; Yasemin çiçeği... Kokusu... Rüzgar gülüne benzeyen şekli ile bambaşka bir çiçek... Hanımelinden sonraki reçelim bu, kışın kullanmak üzere, birer kavanoz yapıp saklıyorum.:) Sırada İğde çiçeği ve limon çiçeği var:) Hele bir de okka gülümü bulursam...Değmeyin keyfime...

  Gerekli malzemeler:

- 1 Su bardağı ayıklanmış ve yıkanmış yasemin çiçeği
- 2 +1/2 su bardağı toz şeker
- 2 su bardağı Su
- 1 yemek kaşığı pektin tozu (Dr. Oetker reçel yap pektin özüdür yarım paket kullanılabilir.)
- 1/2 limon suyu

Yapılışı: (Hanımeli reçeli ile aynı yapılış sırası )
* Toplanan çiçeklerin, diplerinden mutfak makası ile kesilir. (sadece taç yaprakları alınacak)
* Bol su ile bir kaç defa yıkanır.
* Yıkanmış çiçeklere şekerin yarım bardağı serpilerek, iyice ovulur.
* Kalan su ve şeker kaynatılır.
* Şekerle ovulan çiçeklere pektin de ilave edilerek, kaynayan şerbetin içine ilave edilir.
* Çiçekler dibe çökene kadar, 7-8 dakika kadar kaynatılır.
* Ara sıra karıştırarak ılıtılır ve kavanoza koyulur.


Afiyet olsun.:)      

Perşembe, Mayıs 28, 2015

Hanımeli Reçeli... Benim mevsimim geldi.:)








                 Öyle sokakları boşuna arşınlamak yok. Bahar; madem bunca etkiledi, yayıldım sokaklara bari "mutfağıma malzeme oluşturayım" dedim. Bu defa adaya gidemedim arkadaşlar. Mimozaları kaçırdım.:( Ama hanımeli ve yaseminler beni bekliyor.:) Onlar daha tüm haşmetleriyle ve rayihaları ile güzelliklerini hem gözlere hem de damaklara nakşetmeye hazırlar. Aklımda o kadar çok şey var ki hayata geçirmek istediğim, bazen düşünürken beynim kısa devre yapacak kadar ısınıyor.:) Aklıma takılanı yapmak gibi bir de aceleciliğim de var üstelik.:( Düşünsem bir türlü, düşünmesem başka bir türlü...:))
                Anlayacağınız kendimle zorum var bu aralar.
                Okka gülü tabir eder eskiler... Benim yaş grubum çok iyi bilir, hatta mutfağa merakı olan yeni dönem mutfak dostlarımız da çok iyi bileceklerdir. Efendim! bugün pazara doğru uzandım okka gülü getiren, İstanbul civarı köylerden gelen hanımlarımız oluyor, acaba onlardan biri ile karşılaşır mıyım? diye...Koca pazarda bir hanım buldum:)  "işte budur" diyerek yaklaştım tabi, aldım bir paketi elime kokladım, okka gülü dediğin, beş metre öteden bağırır "ben buradayım" diye! Bunun sesi çıkmıyor.:)))
                Dedim; kaça?
                Dedi; yarım kilodur. Sen 20 ver yeter...:))
Geçen sene 5 liraya almıştım üstelik sesi çıkan cinstendi. :)))
                Dedim; insaflı bir şey söyle üstelik bu karışık...
                Dedi; hadi 18 olsun...:))
                Dedim; sana iyi pazarlar...
                Dedi: Sana da....
                 Vardım dönüş yoluna. Eski yerleşim buralar. Hanımelleri ve yaseminler her yerlerde... Ortalık yıkılıyor. Alırsın eline bir boş torba, dilediğin kadar toplarsın.
                  Aferin Nilgün budur işte... Topladım, ayıkladım, yıkadım ve pişirdim... İşte size bu sezonun hanımeli reçeli... Gül reçeli, bir sonraki pazara inşallah:))

Gerekli malzemeler:
- Hanımeli sarmış olan bir bahçe duvarı:)))
- 1 Su bardağı ayıklanmış ve yıkanmış hanımeli
- 2 +1/2 su bardağı toz şeker
- 2 su bardağı Su
- 1 yemek kaşığı pektin tozu (Dr. Oetker reçel yap pektin özüdür yarım paket kullanılabilir.)
- 1/2 limon suyu

Yapılışı:
* Toplanan çiçeklerin, dipleri koparılıp, içindeki tohumları ayıklanır.
* Bol su ile bir kaç defa yıkanır.
* Yıkanmış çiçeklere şekerin yarım bardağı serpilerek, iyice ovulur.
* Kalan su ve şeker kaynatılır.
* Şekerle ovulan çiçeklere pektin de ilave edilerek, kaynayan şerbetin içine ilave edilir.
* Çiçekler dibe çökene kadar, 7-8 dakika kadar kaynatılır.
* Ara sıra karıştırarak ılıtılır ve kavanoza koyulur.

Kavanozun kapağını ara sıra açıp koklasam bana yeter:)

Afiyet olsun.:)

Cuma, Mayıs 15, 2015

Hayırlı Kandiller...



                          Tüm arkadaşlarımın, Miraç Kandilini kutluyor, dualarınızın kabul olmasını ve çok kısa bir süre önce kaybettiğimiz sevgili Cihan'a da, sonsuzlukta huzurla uyumasını diliyorum.

Perşembe, Mayıs 14, 2015

Günlerden... Elmalı Kurabiye...




                         Havalar ısındı. "Nilgün kaçar" diyerek, sabah saatlerinden itibaren atıyorum kendimi sokaklara. "Ne yapıyorsun onca saat?" diye soracak olursanız, cevabım, "Kafamı gezdiriyorum" olacaktır. Kuzumun, köfteleri, taze yoğurdu ve köftelerinin yanında yiyeceği mamaları hazırsa, evin de tozu mozu:) alınmışsa, ne yapayım evde oturup, kışın oturduklarıma sayarım olur biter. Böylelikle akşam saatleri içinde enerji birikimi yapabiliyorum.:)
                         
                        Akşam saatleri için enerjiye neden bu denli ihtiyaç var?:)) Merak edenler için söylemeliyim. Kuzumun karşısında  tam tabiriyle, " deli gullabeciliği" yapıyoruz.:)) Evimizin babası Japonya'da efendim:)) Vay ki ne vay... Daha seyahat başlamadan, kaç ev alarm durumuna geçtik, bir anlatsam inanmazsınız. Evler yetmedi, okula öğretmenine bile haber uçurduk.:( Sanki evde başka kimse kalmamış gibi gözümüzün içine baka baka ağlıyor. Şu seyahat hayırlısı ile bitse de, ben de dilediğim adakları yerine getirsem. Gündüz okul, arkadaşlar falan derken geçip gidiyor ama gece sorunluyuz. Uyuyana kadar o önde, biz arkada keyfine göre hareket etmeye çalışıyoruz.
                   
                     "Sayılı gün, çabuk geçer " derler:)) İnşallah.... diyerek, okuldan döndüğünde, biraz yormak, biraz da unutturmak için parka götüreceğim.:) Elmalı kurabiye iyi gider, hem de kuzucuğum sever diyerek, bir kocaman tabak hazırladım. tarifini size de vereyim isterseniz:)

Gerekli malzemeler:

- 1 Yumurta sarısı (Oda sıcaklığı)
- 125 gr Tereyağ (oda sıcaklığı)
- 3/4 Küçük çay bardağı sıvıyağ
- 1/2 su bardağı pudra şekeri
- 1/2 paket kabartma tozu
- 2 yemek kaşığı yoğurt (tepeleme)(oda sıcaklığı)
- 1 Tatlı kaşığı tarçın
- 1 çay kaşığı toz karanfil
- 3 su bardağı un

İç malzemesi:
- 2 ekşi elma
- 3/4 su bardağı toz şeker
- 1 çay bardağı kuru üzüm
- 2 adet çubuk tarçın

Yapılışı:

* Elmalar rendelenir.
* İçine şeker, çubuk tarçın ve kuru üzüm eklenerek su salıp, çekene kadar pişirilir.
* Oda sıcaklığındaki; yumurta, tereyağ ve yoğurt ile sıvı yağ karıştırılır.
* Un, kabartma tozu,pudra şekeri ve baharatlar sıvı malzemeye ilave edilerek. ele yapışmayan ancak yumuşak bir hamur tutulur.
* Hamur buzdolabına kaldırılarak 1 saat kadar dinlendirilir.
* Hafif unlanmış bir tezgaha yarım santim kalınlığında açılarak, bir bardak ağzı ile kesilir.
* Soğumuş iç malzeme, hamurların ortasına konularak, üstlerinden kapatılır.
* Önceden ısıtılmış, 160 derece sıcak fırında, kurutmadan pişirilir.
* Üzerine pudra şekeri serpilir.

AFİYET OLSUN .:)
                       

Cumartesi, Mayıs 09, 2015

Bir çocuğun başını şefkatle okşayabilen ve onlara sevgi ile bakabilen, tüm kadınların anneler günü kutlu olsun. "Karamelize Şerbetli Şambali"

                   

                      Benim için, sonsuzluğa uğurladığım canımın, başucunda sessizce konuşmaktan ibaret bir gün. Ancak; kızlarım, damatlarım ve torunum günün geri kalan saatlerini aydınlatıyorlar. Mayısın ikinci pazarı, bizim büyük ailemizin, piknik günü. Polonez Köyde toplanıp, güzel vakit geçirmeye çalışıyoruz. Kısmetse yine mangallar yanacak, yine etler,sucuklar, ciğerler, babaların yelpazelediği mangallarda kızaracak, patlıcanlar közlenecek... Ve... yine elde taze ekmekler mangal başında beklenecek, yine kah ağlanıp...kah gülünecek... Bir Anneler Günü daha böyle geçecek...
                       Anne olmak benim için, çocuk sahibi olmaktan çok öte bir şey.
                       Bir çocuğun; başını, sevgiyle okşayan ellerin sahibi...
                       Bir çocuğun; gözlerine, şefkatle bakabilen gözlerin sahibi...
                       Bir çocuğun; yüreğindekileri, görüp anlayabilen vicdanların sahibi...
                       Bir çocuğun; sessiz ağlayışlarını duyan kulakların sahibi,
                       Ve...Bir çocuğun ellerini tutarak, ona anne sıcaklığını aktarabilen, her kadının Anneler Gününü kutluyorum. Hayatta olan annelere evlatları ile geçirecek geniş zamanlar, sonsuzluğa uğurladığımız annelere de cennet mekanlar diliyorum. Sevgiyle kalın.

Piknik gününden bana düşen görev bir tatlı.:) Onca yemekten sonra "tatlısız olmaz" diyoruz. İsteyenler olabilir diye, tatlı tarifini de paylaşıyorum.




Gerekli Malzemeler:

- 4 su bardağı İrmik
- 1/2 su bardağı Un
- 2 Su bardağı yoğurt
- 1 Su bardağı toz şeker
- 1/3 su bardağı süt
- 2 portakal kabuğu rendesi
- 1 paket karbonat (1 tatlı kaşığı)

Şerbet için gerekli malzemeler:

- 3+1/2 Su bardağı toz şeker
- 3+1/2 Su bardağı su
- 1/2 limon suyu

Yapılışı:
Karamelize şerbetin yapılışı:

* Şeker bir tencereye alınarak, ateş üzerinde eritilir.
* Karamelize olan şekere, ölçüsü oranında sıcak su eklenerek (su ilave edilirken sertleşen şeker eriyene kadar) kaynatılır.
* Yarım limonun suyu eklenerek, soğuması için kenara alınır.

Şambali hamuru yapılışı:

* İrmik, un, toz şeker ve karbonat (kuru malzemeler) bir kapta karıştırılır.
* Portakal kabukları rendesi eklenir ve karıştırılır.
* Süt ve yoğurt çırpılarak kuru malzemelere eklenir.
* Fırın kabı, sıvı yağ ile iyice yağlanarak, karışım içine dökülür ve suyla ıslatılmış bir kaşığın tersi ile kalıba yayılır.
* 175 derece önceden ısıtılmış fırında üzeri kızarana kadar pişirilir.
* Fırından çıkan şambalina, soğutulmuş karamelize şerbet eklenir.
* 1.5-2 saat sonra servis için hazırdır.

AFİYET OLSUN.:)

Pazartesi, Nisan 20, 2015

Pembe, pembe...Bulut gibi...Hafif mi hafif:) Sultan lokumu ve bezeler...




Yumurta sarıları,  tatlıya girerse...Akları da beze olur:)


                       Dün açık büfeye birkaç çeşit zeytinyağlı üretince, "Eee tatlı yok mu? nidaları başlayıverdi evimizde. Yaza hazırlıklar içerisinde bu aylarda, hepimiz çok iyi biliriz evlerde, diyet reçeteleri uygulanmaya başlar.:)) Kışın, kalın paltolar içinde gizlenen, birkaç kilocuk:)) yaz aylarında incecik kumaşlardan "kilocuk" biçiminde değil, "kilolar...lar...lar" biçiminde gözler önüne salınıverir:)) Ben kendi adıma, kışa girmeden başladım, sigarayı bırakarak aldıklarımı, geri iade etmeye. Çok şükür başarılı da oldum. bazen bir kilo alıp veriyorum ama benim için uygun ağırlığı korumaya çalışıyorum. Evdeki diğer vatandaşlarımız ise, şimdilik diyet reçetelerine uygun adım devam ediyorlar.:))) Başarı da avuçlarında, haklarını yememeliyim.:))
                      Bu tatlıyı oğlumcuğum çok seviyor. Sütlü tatlı olunca, masum ya hani, biz de ucundan kıyısında tadımlık yiyoruz. Maksat; "damaklar hoş olsun" :)) Başkaca bir amacımız yok! biline:))) Her evde bulunan, birkaç demirbaşlar yapılan bu tatlının malzemeleri şöyle;

Gerekli malzemeler:

- 4 Su bardağı süt
- 2 yemek kaşığı tereyağ
- 2 yumurta sarısı
- 1 paket vanilya
- 8 yemek kaşığı irmik
- 8 yemek kaşığı toz şeker
- 2 yemek kaşığı hindistan cevizi
- 1 paket krem şanti (sade)
- 1 çay kaşığı pembe gıda boyası (Fo)

Üzeri için bir kap Hindistan cevizi.

Yapılışı:

* Krem şanti haricindeki tüm malzemeler, bir tencerede devamlı karıştırılarak, muhallebi kıvamında pişirilir.
* Pişirilen muhallebi, el blendırı ile çırpılarak ılıtılır.
* Ilınan karışıma, krem şanti toz halinde eklenerek,  bir spatula yardımıyla karışıma yedirilir.
* Dikdörtgen bir borcama, bol miktarda hindistan cevizi serpilerek, karışım dökülür, üzeri düzeltilerek donması için birkaç saat bekletilir.
* Donan karışım, ince şeritler halinde kesilir ve kendi çevresinde sarılır.
* Sarılan rulolar tekrar Hindistan cevizine batırılarak, servis tabağına alınır.

Arta kalan 2 yumurtanın beyazları da, 150 gram şeker ve yarım çay kaşığı krem tartar yardımıyla, beze haline getirilir. Süsleme de kullanılmak üzere:)

AFİYET OLSUN:)